
ÇARŞAMBADAN BELLİDİR PERŞEMBENİN GELİŞİ
Ne Çin, ne Japon işi, ne de yapan iki kişi,
Bunu yapan çok kişi, yapılan da Türk işi.
Siyaset pazarında görüp alış-verişi,
Bana sorma “N’olacak memleketin gidişi?”
Çarşambadan bellidir, perşembenin gelişi!
İlerlemeyiz diye yemin etmişiz sanki,
Bir adım ileriye, hemen geriye iki…
Mehter adımlarıyla biz de gideriz belki,
Kokar yakıt tezekle sıvamaya güneşi…
Çarşambadan bellidir, perşembenin gelişi!
Basın hürriyeti var: Baldır, toto ve ilan…
Hapsi var: İnsan hakkı, sosyal adalet filan…
Üç-beş yıllık değildir, kırk yıldır hep bu plan…
Kırk yıllık planlama: Sık kemeri, sık dişi…
Çarşambadan bellidir perşembenin gelişi!
Aziz Nesin
Rumuz: Seyyah
OLACAK O KADAR AYNASI
Toplumu yansıtmamaya çalışan kara mizahı tiyatroya en güzel şekilde yansıtan bir oluşumdur. Gülerken düşündürmüştür geçmişte de bu günde de ve dikkat edildiğinde bu programların eski bir kullanma tarihi yoktur. Çünkü toplum ve yönetim arasındaki aksaklıklar devam etmektedir. İşini iyi yapan ile yapmayan arasında koyu bir çizgi kalmamıştır. Liyakatsizlik bir hastalık gibi tüm kurumların içini sardığı için ağlanacak halimize gülüyoruz . E Olacak O Kadar !
Rumuz: Selçuk Bey
AÇ GÖZÜNÜ SEYRET!
Her ne kadar 90'lar itibariyle bir çocukluğa şahit olsam da aile büyüklerimin siyasi geçmişinden dolayı son 100 yılın ne olduğuna dair bir bilgiye sahibim. Kimi kime kırdırdılar, ne sağ ne solu bıraktılar, kaç darbe kaç girişim oldu... iki aşağı yedi yukarı dinledim/araştırdım/yaşadım. Her dönem ülkede sıkıntı olmuş bu bariz bir durum. Her dönem mevcut iktidar kim olursa olsun insanlar muhalif olmuş. Bunun başlıca sebeplerinden biri "halk" kavramının partisi olmaz, yanlışa yanlış der ve muhalif olur. Eksikleri söyler, doğruya doğru der. Ama mesele doğru olan değildir, yanlış varsa onu söylemektir. Çünkü evine giderken poşetinin ağırlığı önemlidir. Mesela benim hayattaki en büyük korkum, çocuğumla markete gittiğimde istediği bir şeyi alamamak. Olabilir mi? Maalesef. Olmalı mı? Asla! Ama oluyor be kardeşim. En azından olumlu açıdan bakıyorum da 90'lar ve 00'lerin başında siyasi mizah yapılabiliyordu. Şu an böyle bir durumda yayından kalkma durumu söz konusu oluyor. Her şeyin bir dozu olmalı elbette ama Levent Kırca Süleyman Demirel'i iğnelediği oyunda Demirel onu ayakta alkışlıyordu. Neden? Çünkü mizah başarıdır, doğrular söylemek cesarettir, bunu güldürerek yapmak üst düzey bir durumdur. Şu an mizahın da, eleştirin de, eleştiriye olan karşılığın da bir ayarı yok. Ne herru ayarı biliyor ne de merru. O yüzden sıcak tarihe şahitlik ederken açalım gözümüzü seyredelim. Harbiden tekrarı yok bunun.
Rumuz: Muhalif Başgan
OLACAK OLACAAAK OLACAK O KADAR...
Bu ülkenin bir genciydik biz… Evet idik, yaşlandırdı bu topraklar bizi. Her gün yeni bir dertle açar olduk gözümüzü. Yeni dediğime bakmayın bize öyle geliyor. Kadim dertler bunlar. Ekonomi, para, geçim, enflasyon, zamlar vs vs… Bizi bitirdin be kardeşim diye feryat edesin geliyor kimi kapıların önünde. Ama yine de fazla gaza gelmemek lazım birileri için işleyen yargı var bu topraklarda. Bir de bu toprakların bir derdi var ki sormayın. Ya da sorun farketmez. Mukaddes ülkemden, şanlı vatanımdan bu topraklar diye bahsetmemi de yadırgamayın. Bizim olan pek bir şey kalmadı buralarda. Necip Fazıl bir şiirindeki "Öz yurdunda garipsin, öz yurdunda parya" ne için, kimin için kullandı bilemiyorum ama şu an bizi görse o sözün muhatabı biz olurduk. Bir de muhafazakar Kısakürek'in karşısında bir Nazım Hikmet'imiz var elbet, umudu sol cebine yerleştiren… Ah üstadım Nazım Hikmet bilsen umut koyacak cep de bırakmadı bunlar… Kimler? Bunlar işte…
Yazacak, söyleyecek tonla şey var elbet… Ama yine de bize anlayacak, idrak edecekler de lazım :) Belki biz de anlayamayanlardanızdır. Anlayamazsıııın, dertten kederdeeeen…. Midir bilmem ama. Bazen anlamak gerçekten çok zor. Cebinden paranı çalana arkanı dönmek… Bugünleri güzel tarif eder cinsten… Bir kulağımızın arkası kaldı demek de isterdim ama sanırım orası da gidiyor yavaştan… Olacak o kadar dediğinizi duyar gibiyim. Salatalık gösterene tuzunu alıp koşan halk oldukça da olur o kadar. Bir zamanlar ooohhhğğ çeken de bir eleman vardı yukarlarda. Biz de denedik zamlara karşı, pahalılığa karşı destek verenlere oh çekmeyi de sonra anladık bizim de bir donumuz kalmış o bari gitmesin…
Her neyse bu satırları yazacak güzel bir imkan sunuldu bizlere. Feryadımızı figanımızı artık içimize atmayalım desek daha mı iyi bilmem. Birileri can sıkmalı gerçi. Tıpkı bir zamanlar Levent Kırca'nın yaptığı gibi… İşin kötü yanı sadece mizah sanıp gülmek gibi yanlışlarla izleyenleri de biliriz. Ama onların suçu yok… Rıfat Ilgaz da Hababam Sınıfı eserini ölen eğitim sisteminin ruhuna yazmıştı. Neydi bu, Hah şey… idamlık mahkumun sabahın seherinde asılması… Evet Levent Kırca diyordum, Olacak Olacaaak Olacak O Kadar….
Güzel bir projeydi. Biz de ilham aldık. Son olarak da size tanıdık gelecek bir jenerik bırakalım: Gözünü kapatıp seyret, tekrarı her gün bunların. İşimiz kavga dövüş, oluru yok bunun. Biraz değiştirmiş olabilirim :) Artık bu gidişatı gören gözlerle izlemek işkence, ve artık muhabbet işimiz değil, anca kavga ediyor insanlar. Ama şey, biz muhabbet etmeye devam edelim olur mu?
Kalın sağlıcakla… (bu ülkede yaşıyorsanız epey ihtiyacınız var, ruhsal olanına:))
Rumuz: Şah Abidin

0 Yorumlar