News
10, Oct 2021 05:12 PM
News
10, Oct 2021 09:27 AM

ZAMA ZAM - Cesur Dijital Dergisi

Durmuyor... Zamlar durmuyor. Peki halk memnun mu? Esnaf memnun mu? Yoksa hâlâ tüp kuyruğu muhabbeti devam mı ediyor? Ekonomi kanalları değil de "zam kanalları" açılmalı. Tabii o kadar zam haberini yetiştirmek mümkün olmasa gerek... Haklı zam ve haklı yükseliş nedir? Ülkemizin bu konuda gidişatı nedir? Doğru politika izleniyor mu?

Gönderildi  1,074 Görünümler güncellenmiş 3 yıl önce
Image

ZAM MI? ZAMCIK MI?

Levent Kırca’nın dediği gibi “zam var, zamcık var”. Peki son dönem uygulanan zam politikalarının hükümetle bir ilgisi var mı? Zamcık diye neden bahsediyordu rahmetli? Mizahi bir girişle ele aldığımız fakat durumun pek de iç açıcı olmayan taraflarını ele almaya çalışalım…

Ele almak yani tutmak, yani bir şeyi hissetmek. Sahi ne zamandır kredi kartınızı kullanmayıp, yani size ait olmayan bir parayı kullanmayıp nakit ödeme yaptınız?

Bu soru burada kalsın. Biz devam edelim…

 

Gelecek Zamla Gelmeyecek

 

Geleceği zamlar dizayn etmez. Geleceği, sistemlerin doğru işleyişi dizayn eder. Kısacası fikirler dizayn eder. Şayet geleceğe ait iyi bir fikriniz varsa mezara götürmenize gerek yok. Ki; mezarlıklar bu iyi fikirlerle dolu. İyi fikir kendini satar ama fikrin sahibi oturuyorsa fikir ölür, ruhuna fatiha denir. Satın fikrinizi, satın ki; zamlar sizi etkilemesin. Zaten fikriniz yoksa küfür edersiniz.

“Dün dündür, bugün bugündür” diyen siyasetçimizden, bir başbakanın önüne atılan yazar kasadan… Doların 18 lira olduğu günlere gelindiğinde; sormamız gereken şey “neyin değiştiği?”

Zaman bizi başka bir çağa, bambaşka bir oluşuma, bambaşka bir dünyaya götürürken şimdi konuşulan zamların zerre miktarda değeri olmayacak gelecekte.

Dünya globalleşti, yani kocaman bir köydeyiz artık, pek yakında metalaşacağız.

Metaverselere doğru gidiyoruz, yan mahallenin umurunda mı bize uygulanan zamlar?

 

Zenginin Parası Züğürdün Çenesi.

 

Gelişmekte olan bir ülke olarak duyduğumuz şeyler aşağı yukarı “Arz-talep dengesi, makro ekonomi, mikro ekonomi vs.” ekonomi ile ilgili tüm terimler, kafamızı bulandırmaya, televizyonlarda açık oturum şeklinde konuşula dursun. Peki biz bu zamların neresindeyiz? Elbette tüketen kısmındayız.

Zengini zengin yapan şey fakirin cebini düşünmüyor oluşudur. Fakiri fakir yapan şey ise zenginin cüzdanını konuşarak çenesini yoruyor oluşudur. Durum senelerdir aynı ise farklı düşünmeyi denesene…

Fikirlerin konuşulduğu bir dünyada kişiler değil sistemin kendisi değişir.

 

Yan Gelir Dengesi

Halk isyan etmiyorsa mutlak yan bir getirisi vardır. Bu aralar en çok Bitcoin ya da alt coinlerden ya da yasal/yasadışı bahis sitelerinden, Instagram’dan, Tictoc’tan, Youtube’dan kısacası sosyal medyadan yani bir şekilde isyanını bastıracak yan gelirleri olduğundandır; susmasının sebebi. Bunların hiçbiri yoksa hükümete olan inancındandır.

Çünkü biz biliriz ki; hiçbir şeye benzemez bir şeye inanmanın tadı.

 

Hülasa

 

Kısacası zam her zaman vardı ve var olmaya devam edecek. Kapitalist tüm sistemlerde kriz olmazsa olmazıdır. Sistemin kendi içinde bir kaotik duruşu vardır ve var olmaya da devam edecek. Bunu bilip de görmemezlikten gelemezsiniz. Bu durumu bildiğinizde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Peki önlem alınacak mı? Hükümetler ya da sistemi idare edenlerin bir oyunu bir taktiği olarak devam ederken nasıl ve neyin önlemi alınacak? Elbette sisteme ayak uydurarak önlem alabilirisiniz. Yani popülarite neyi gerektiriyorsa işte onu.

Küfür ederek, sağa sola saydırarak bu işlerin olmayacağı gün gibi aşikar. O halde ya sistemi değiştirmek üzerine yeni ve çağdaş ve modern bir sistem geliştirilecek ya da karanlıkta kalmaya mahkum bir toplum olarak ezilmeye devam edeceğiz…

 

Saygılarımla … Seviliyorsunuz…

 

Toprak Sanatevi Kurucu Yöneticisi - BARIŞ BAHAR                                                                                                                    

                                                                                                              

Image

BİR NAMAZ KALDI

 

 

Merhaba değerli okur;

Geçen haftalarda yeni ekonomi modelinin halktaki karşılığı ile ilgili bir yazı yazmıştım ama son iki haftada o kadar çok zam haberi geldi ki aynı konu üzerinde devam kararı aldık. Herkesin bildiği gibi biz milletçe trajediden dahi mizah çıkarabilen insanlarız. Artık zam haberleri liseli gençleri bile ekonomi üzerinde konuşup espri yapabilecek seviyelere getirdi. Mesela geçen tost yemek için bir tostçuda sıra beklerken arka masada liseli gençler tostçuya ‘’ abi hadi biraz acele et ‘’ dedi. Sanırım daimi müşteriler, tostçu da onları tanıyor. ‘’ Hayırdır gençler geç mi kaldınız? ‘’ dedi tostçu. Gençlerden biri de ‘’ yok abi sucuğa zam gelmeden yiyip kaçacağız ‘’ dedi. Gayriihtiyari güldüm. Zamlardan Çocuklar da nasibini almış.

‘’Her zaman muzdarip olduğumuz bir konu var. Neden dünya çapında bir mimar, birkaç şair, bilim insanı, sanatkar çıkarma konusunda çok zayıfız diyordum. Sucuk fiyatını takip eden liseli gençten atomu parçalaması beklenemez’’ dedim arkadaşlara. Gerçi şu aralar yeni yeni buluşlar var. Aklına çok güvendiğim dostlarımdan biri ‘’kalorifer peteklerinin üzerine sıcak su koyarsan fatura daha düşük geliyormuş ‘’ dedi. Bir diğer arkadaşımın elektrik ile ilgili daha ilginç fikirleri var ama burada yazamıyorum. Yani halk kendini geliştiriyor anlayacağınız. Biraz daha böyle devam ederse sudan benzin bile yaparız diye düşünüyorum.

Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bu sistem ne yazık ki her gün üzerimize daha güçlü geliyor. Sizlere uzun zaman önce dinlediğim bir eserin sözleri ile veda ediyorum.

 

‘’ Tok olanlar yedi daha tok oldu,

   Hırsız daha hırsız dönek çok oldu,

   Orta direk vardı tümden yok oldu,

   Çiftetelli oynamaya az kaldı,

   Her şeye zam geldi bir namaz kaldı. ‘’

  

  Hatay Alperen Ocakları İl Başkanı - MEHMET ALİ EKER

 

Image

ESNAF VE ZAM

   Konu özeti tek bir örnek. Türkiye’de doktorluk mesleğini icra eden bir kişinin koşarak uzaklaşıp yurtdışında esnaf olması ve ağzından dökülen anlamlı kelime ‘’Huzurluyum…’’

Bugünün Türkiye’sinde esnaf, aldığı ve işleyeceği tüm ürünleri zamlı üretip arz edeceği her ne olursa artık o da zamlı. Kariyerim doğrultusunda gıda sektörünün en tepesinden en aşağıya kadar esnaf ile beraber olup dayanışmayla ilerlemiş biriyim. Bugün ise memleketimde ilk defa döner tezgâhlarına et takılmadığını gördüm.

‘’Maliyetli olması sebebiyle et döneri satışı yoktur.’’

Esnaf bir başka esnafın ayrıca birçok tedarikçinin müşterisi… Kayıtlı işletmelerin bir-bir kapanıp insanların gıda sektörünü bu kadar hızlı terk ettiği bir döneme rastlamadım. İnsanın yaşamı boyunca terk edemeyeceği belki de üç şeyden biri… Ama gördüm. Markete giren bir hanımefendinin ekmeğe zam geldi mi diye sorup ekmek almadan çıktığına şahit oldum.

Vatandaş alamaz, esnaf satamaz. Durur mu?

Bir süre daha her gün girmek durumunda olduğum 15-20 işletmenin dördüne beşine kapalı olarak rastlamaya devam ederim gibi duruyor.

Üretimin tükendiği yerde ayağa kalkmak mucizenin ötesini gerektirir. İçimde umut ışığı doğuran şey esnafın büyük bölümünün bunun bilincinde olması…

Tüm okuyuculara saygılarımla…

 

Avukat - ZEHRA ASLAN

Image

GÖRMEK İSTEMEYEN KÖRLER

           Her gün yeni bir olayla uyanan, olayların hızlılığı karşısında duygularını dondurmuş olan ülkem… Hakikaten bir acımıza yanmadan başkası çıkıveriyor, öldürülen kadınların birinin adını unutmamıza müsaade edilmeden bir diğeri, çocuklara yaşatılanlar, hayvanlara yapılan işkenceler, gencecik insanların yaşamlarına son verme düşünceleri… Yazıyı yazmaya çalışırken hala saçını eliyle atışını unutamadığım sesi kulaklarımda olan Enes Kara… Ah Enes’im… oğulcuğum… Pırıl-pırıl bir delikanlı, herkes ne derse desin ben gelecek hakkındaki kaygılarına takıldım, 20 yaşındaki bir genç gelecekten ümidini kesmiş, ne olacak ki, sonu yok ki diyor, ülkede en popüler olan mesleğin okulunda, para kazanması sosyal statüsü en yüksek olacak olan bir mekanizmanın içine girmiş ama şimdi o çocuk canına kıydı diye kötü bir mevta… Kendi canına kıydı ama kimse katili değil mi?  Öyle mi hakikaten? Hiçbirimiz öldürmedik mi o çocuğu? Alacakaranlığa mum yakmayan hepimiz o çocuğu, onlarca çocuğu öldürmedik mi? geleceklerini biz çalmadık mı? Bu gidiş nereye ya hu?

         

          Öyle derin bir uykuda ki ülkemin halkı, biri bu uyuyan devi silkelesin ve kalk yahu! Kendine gel desin istiyor insan, biri dur desin istiyor ama kimse uyanma borazanını ben çalayım demiyor. Korku? Nasıl ve ne şekilde bir korku ki bu her şeye, her fikre, her yaşanan duruma, uygulanmayan kanuna, yapılan haksızlığa, adaletsizliğe, artan fiyata, alınamayan peynire, daha çok yamalanan kabana, dikilen çoraba, alınamayan kitaba, yakılamayan kombiye/sobaya, gidilemeyen tatile, her yeni zamma her artışa bir kılıf uyduruyoruz. Dış güçler, faiz lobisi, Siyonist İsrail, Amerika’nın uşağı, ne tuhaf değil mi kimse suçlu değil, sanki kimsenin dâhili olmadan fiyatlar kendi kendilerine ‘’güncelleniyor.’’ Bolluk bereket timsali altın hilalin beşiği, bereketin membaı olan ülkemde her sabah önceki güne göre daha fakir uyanıyoruz.  Sürekli bir şeyler elimizin altından kaçıyor ve biz ihtiyaçlarımızla kovalamaca oynuyoruz. Fesatlık yapmayalım, olaya sempatik yaklaşalım. Zam değil güncelleme mantığından bakarsak; ‘’yarına göre zenginim’’ diye sevinebiliriz de, çünkü bu zamlar sağanak oldu, bardaktan boşalırcasına tepemize yağıyor ve bizim değil başımızda bir çatımız elimizde şemsiyemiz bile yok. Her gün üst üste geliyor, benzini, LPG’si, derken birde trafik cezaları var, her köşe başında çevirme, her ışıkta kontrol, yürekler ağızda… Ama gece 12’den önce benzin istasyonlarında kuyruk. Sebep? Yani zam gelmeden depoyu doldurmak, yarın fakirim, daha da fakir olmamak için çırpınıyoruz sadece.

 

          Ya biri bizi aydınlatsın! Ülkemiz nereye gidiyor? Siz değil miydiniz eskiden şeker kuyrukları vardı diyen, değişen ne peki, şimdi de ekmek kuyruğu var, Neden ucuz ekmek kuyruğunda insanlar? Dört mevsimin belirgin yaşandığı, üç tarafı denizlerle çevrili ülkede yaşamıyor muyuz? Buğdayım nerede? Neden Kanada’dan gelen mercimeği almak zorunda bırakılıyorum? Kâğıt fabrikalarımı niçin kapattılar? Şeker pancarı fabrikası, tütün fabrikaları… Ülkem adına ‘’üretim’’ olan ne varsa neden kapandı? Ya hu ben hayvanıma yedireceğim samanı bile ithal eden bir ülke olmuşum… Bu el kimin eli hayatımda, önümde ardımda, şimdide yediğim ekmekte, içtiğim suda, boğazımda…

 

Yazar - AYŞE NOHUTÇU

Image

                                  ÜRETMEYEN ÜLKE YOK OLMAYA MAHKÛMDUR

 

   Mozart’ın bir sözü var; “Siyaseti asla sevmedim.” şuna değinmek istiyorum. Siyasette kim olursa olsun yoksulu asla düşünmez. Zam yalnızca orta derece sınıf insanlara yani memur kesimine ve fakirleri bulur. Zengin kesin asla yapılan zamla ilgilenmez. Çünkü yapılan bu zamlar zengin kesimi etkilememektedir. Peki, zamlar neden yapılmaktadır. Bu konuya açıklık getirmek gerekir. Maalesef ki ülkemiz tüm mallarını dışarıdan temin etmektedir. Üretilen her şey dolar kuru üzerine olduğu için doların artışı zamlarında artmasını sebep olmaktadır. Türkiye de bir tane bile doğru düzgün fabrika yok. Daha fazla ve her alanda üretmemiz gerekmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün zamanında ise dışa bağımlı olmamak için fabrika sayısı arttırılıyorken, günümüze doğru gelindiğinde bu fabrika sayıları azalmaktadır. Kısaca şunu ifade etmek gerekirse; “Üretmeyen ülke eli mahkûmdur.”

 

Tiyatro Oyuncusu - HAKKI BOZKURT

Image

ASIL SUÇLU KİM?

 

  Günden güne değişen dünyamızda her gün yeni bir sorunla karşılaşıyoruz. Ama bir süredir her gün aynı konu ne mi? Zam… Değişen ve gelişen dünyamızda birçok olanak eskisine nazaran daha çabuk üretilip daha çabuk elimize geçmektedir. Bu da bize teknolojinin ve her çeşit sanayi grubunun ne kadar hızla geliştiğini göstermektedir. Tarihi olaylara baktığımızda ise en basitinden esnaf toplumu belirli kurallar bütünüyle hareket etmekte ve belirli çerçeve de zam yahut bir malın değeri, kalitesine göre fiyat biçilmekteydi. Yapılan zam ve fiyatların değerlerin de ise bir sistem ile denetlenmekte ve fahiş fiyata satılan bir ürüne rastlanıldığında ona göre ceza uygulanmaktaydı. Bu cezalara örnek vermek gerekirse “pabucu dama atılmak” deyimi ile bahsetmek gerekir. Osmanlı’da ayakkabıcı olan birinin çarık, çürük bir mal üretmesi ve o malın fahiş fiyata satılması ve bu sahtekârlığı sonrasında şikâyet edilerek denetleme sonucunda ortaya çıkması ve onun malının alınmaması, işinde hile ile kazanç sağladığını gösterir. Bunun sonucunda ise o esnafın pabucu dama atılırdı. O esnaftan bir daha alış-veriş yapılmaz ve o esnafın sözüne hiçbir şeyine itibar edilmezdi. Günümüzde ise lojistik vs. her türlü imkânların kolay olduğu teknoloji devrinde maalesef ne esnaf-çiftçi bağlantısı ne de doğru dürüst denetimin yapıldığı bir yerdeyiz. Lakin esnafın durumunu da belirttiğimiz gibi. Bizleri yönetenlerin de suçları da büyüktür. Her gün her mala ayrı bir zam gelmekte. Hali ile esnaf bu durumu denge de tutabilmek ve kazanç sağlamak içinde zam yapılmakta. Tabi küçük esnafın ile büyük esnafın bu durumu söz konusu aynı değildir. Peki, bizi yönetenler neden bu kadar her şeye üst üste zam yapıyorlar. Bence bunun en büyük sebebi her alanda yerli ve milli üretimin olmaması ve bunun sonucunda halka yansıtarak bir gelir elde etmek istenmesidir. Halk, maddi ve manevi olarak çökmüş yapılan bu zamlara karşı bir çözüm bulamayarak olayları sessiz bir şekilde izlemektedir. Hâlbuki halk bu sistemin temelini oluşturmakta, yapılan zamlara karşı harekete geçerek haklarını demokratik yollarla araması gerekmektedir. Benim merak ettiğim konu ise; asıl suçlu kim esnaf mı? Her gün çeşit çeşit zamlarla sistemi alt üst eden yöneticiler mi? Yahut bu olaylara sessiz kalıp hala bu ve bunun gibi olaylara dur demeyen halk mı? 

                                                                                                     

MİTV Genel Yöneticisi - HALİT ÇETİNKAYA                                                                               

Image

KAR BEKLERKEN ZAM

 

 YAĞDI!

   Günümüzde yakın geçmişe baktığımızda görüyoruz ki iktidar partisi veya yandaşları ekonomik saldırıyı kendi lehine çevirmesini biliyorlar ve temel ihtiyaç maddelerinin hepsine zam uyguladılar en basitinden elektriğe %50 ile %130 zam, doğalgaza ve konuta %25 sanayide %50 zam akaryakıta yapılan zamların ise sınırı yok. Gördüğümüz gibi iktidarın zihniyeti değişmiyor, gelir kaynakları değişmiyor. Kaynak lazım olduğu zaman ya yüksek faizli düşük vadeli dış borç alacağız ya da elimizde avucumuzda olanları satacağız ve yahut milleti sıkıp suyunu çıkaracağız. Zamlarla vergilerle veya bu şekilde kaynak üreteceğiz. Bu zihniyet ile mevcut iktidarın işsizliğe, enflasyona, geçim derdine bir çare bulabilmesi ve milletin derdine derman olabilmesi maalesef ki mümkün değildir. Bu millete bu saatten sonra mevcut iktidarın 20 seneden beri değiştirmediği bu zihniyetiyle fayda sağlaması mümkün değildir. Bir defa dövize endeksli mevduatı veya dövize çevrilebilir mevduat olarak ifade edilen sayın cumhurbaşkanın açıkladığı sistem bizim dövize olan ihtiyacımızı azaltıyor mu? Hayır azaltmıyor. Bizim dış ticaret açığımız devam ediyor. Dış borçlanmamız ve dış borç ödemelerimiz devam ediyor. Sürekli olarak dövize talebimiz ihtiyacımız devam ediyor. Peki, bu sistem döviz miktarımızı veya ülkeye giren döviz miktarını arttırıyor mu? Hayır, bunu da yapmıyor. Öyleyse bu sistemi ne kadar uygulanmaya çalışsa da döviz artmaya devam edecek bugün olmazsa yarın yine artacak. Bu hafta içerisinde en son geldiği nokta Euro 15, dolar 13 lirayı geçti ve bu sistemin aslında istenilen sonucu daha şimdiden vermediği açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Hele ki ocak ayında Amerika merkez Bankasının dolar faizini artırması halinde bu defa dolar Türk Lirası karşısında daha da hızlı bir şekilde değer kazanmaya devam edecektir. Ve dahası yıllık enflasyon büyük bir hızla üç haneli rakamlara doğru gidiyor. TÜİK'in açıkladığı aralık ayı enflasyon verilerine göre, tüketici enflasyonu “yüzde 36,08” ile son 19 yılın zirvesine yükseldi. Aylık enflasyon ise “yüzde 13,58” ile rekor kırdı. Bağımsız araştırmacıların hesapladığı enflasyon oranı ise aylık “yüzde 19,35”, yıllık ise “yüzde 82,81” olarak açıklandı. Tüm bu değerleri ele alacak olursak, asgari ücrete yapılan zammın daha şimdiden yok olduğu görülüyor. Yüzde 50'lik asgari ücret artışından hemen sonra başlayan zam yağmuru ve "aylık neredeyse yüzde 20", "yıllık yüzde 83'lük enflasyon" maaşları daha çalışanın eline geçmeden kayboldu. Dört kişilik aile için açlık sınırının 5 bin liraya, yoksulluk sınırının 15 bin liraya dayandığı ülkemizde; en düşük memur maaşı “asgari ücretin altında”, en düşük memur emeklisi aylığı ise “4 bin 37 liraya” çıktı. İşçi, esnaf, çiftçi emeklisinin aylığı da 2500 liraya çıktı. Bu şartlar altında “Allah memurumuza, emeklimize yardım etsin” demek herhalde en doğrusudur.

 

 

Yazar - MUHAMMED HABİL YAŞAR

Image

Tepkiniz?

2
LOL
1
LOVED
2
PURE
1
AW
1
FUNNY
0
BAD!
0
EEW
0
OMG!
0
ANGRY
0 Yorumlar