TELEVİZYON ÇOCUĞU! - Cesur Dergisi

GENEL İZLEYİCİ KİTLESİ Konulu Mayıs Sayısı

Gönderildi  1,521 Görünümler güncellenmiş 3 yıl önce

KARA KUTU

Televizyon, benim için hayatımıza girdiği andan itibaren okuma oranımızı yavaşça aşağı çeken bir kara kutudur. Ben bu kara kutuyu tragedyalara benzetiyorum. Nedir tragedya?  Antik ve klasik tanıma göre, yüceltilmiş sözlerle yazılan, bir kahramanın iyi bir durumdan kötü bir duruma düşmesiyle duygusal arınmayı sağlayacak acıma ve korku duygularına yönelen tiyatro türü.

Tragedyada, yani dramatik anlamda olay örgüsü sürükleyicidir. Çok fazla kesilmez. Tragedya oyunlarında ve Shakespeare‘in tragedyalarında oyunlar genellikle kahramanın ölümüyle sonuçlanır. Fakat ölüm her zaman acı verici olmayabilir.

Olaylar, heyecanı ve gerilimi yüksek oyunlardır. Bu yüzden seyirci kendini olaylara kaptırır, kendini oyuncuların yerine koyar ve olay örgüsü içinde yaşananları kendi de sahnedekiler gibi yaşar. Genelde topluma, eğer sen de böyle bir hataya düşersen bak senin de sonun böyle olur, etkisi yaratılır.

Bu bilgiyi şu açıdan verdim, maalesef toplumumuzun belli bir kesimi hariç, geri kalanları televizyonda gördüklerinden çok etkileniyor. Özellikle şiddet içerikli, vurdulu kırdılı diziler örnek alınarak, aynı şekilde uygulanıyor. Bizim toplumumuz, bir dizide kötü karakteri canlandıran oyuncuyu yolda gördüğünde, hakaret edip, saldırabiliyor. Rahmetli Erol TAŞ bu durumlara en çok maruz kalanlardan biriydi. Onlar eskide kaldı demeyin bu ülkede milenyum çağında bir dizi karakteri senaryo gereği öldü ve gazetelere boy boy başsağlığı ilanları verildi.

 

Yapılan bir araştırmaya göre toplum geneline bakıldığında uyumadığımızda ya televizyon izliyor ya işe gidiyor ya da yemek yiyoruz. Internet, ibadet ve eğitim bunları takip ediyor. Eğlence ve alışveriş ise totalde çok azımız için gerçekten bir şey ifade ediyor. Elbette farklı gruplara göz attığımızda gün boyunca harcanan en yüksek süre bakımından televizyon izleme oranının ulaştığı zirve noktaların görece daha düşük olduğunu, Internet kullanım oranının arttığını görmek mümkün. Ancak, toplumun nüfus bağlamında “çoğunluğunu” oluşturan kitlelere bakıldığında Internet erişiminin televizyona nazaran oldukça düşük olduğunu görüyoruz.

 

Peki, ailecek en çok hangi programları izliyoruz? Maalesef genelde mafya dizileri, silahların ve şiddetin var olduğu diziler birinci sırayı alıyor. Sonrasında milli duygulara hitap eden asker, polis dizileri sonrasında psikolojik diziler.

Maalesef ülkemizde dizi sektörünün başlıca sorunu taklit etmek. Yani bir kanalda tutan bir dizi, başka bir kanalda karakterleri ve konusu değişmeden sadece oyuncu isimlerinin değişmesi ile karşımıza çıkabiliyor.

Tüm bunların yanı sıra dijital platformda yabancı dizilerden uyarlanan diziler belli bir süre sonra odaktan uzaklaşıp, sürükleyiciliğini ve merak edilirliğini tüketip, seyirci tarafından tahmin edilebilir hale gelince izlenmiyor ve erken final kararı alıyor.

Dijital platform dizilerin başarısının ve bir dizinin yaklaşık 10 sezon sürmesinin nedeni her sezonda 10-12 bölüm olması ve bölüm süresinin maksimum 40 dakika ile sınırlandırılmasıdır. Bu durum izleyicide merak uyandırırken sıkmadan sürükleyici bir şekilde hikayenin akmasına neden oluyor. Türk dizilerinin ise bir bölümünün ortalama 2 saat gibi bir süre yayında kalması. Bu uzun süreç senaryonun tükenmesine ve dizinin bitmesine neden oluyor. Bu yüzden dijital platform dizileri daha çok tercih ediliyor.

Bir zamanlar kitap uyarlaması diziler vardı şimdi yabancı dizi uyarlaması var. Akım neyi işaret ediyorsa sektör o yönde ilerliyor. Sezon içerisinde yenilik ve farklılık için kimse cesaret edemiyor. Çünkü ufacık kara kutu tüm kitlenin algısını o yöne çekiyor ve diğerlerinden farklı olan işler ilgi çekmez hale geliyor.

Geçmiş zamanlarda yayınlanan dizilerde herkes kendisinden bir parça görürdü, içtendi, samimiydi. Ekrandan bize geçen o sıcaklığı hissederdik. O zamanlar dizilerde mahalle kahvesi kurşunlanmazdı, İstanbul’un tatlı bir mahallesinde Karadenizli bir gencin komik hikayesini izlerdik. Şiddet içeren evleri değil, apartmanda farklı dairelerde yaşayıp aynı evin içinde iç içe yaşıyormuş gibi aile ilişkilerini izlerdik. Aslında belki biraz da olsa toplum da dizileri besliyor olabilir. Çünkü artık ne kahvehaneler eskisi gibi samimi ne de komşuluk ilişkileri var! Doğallığımızı ve samimiyetimizi yitirdik, internet çağı dediğimiz bu çağın en büyük sorunu bu.

Bir de sezon finali yapan dizilerin yerini doldurmak için ‘Yaz Dizileri’ çekiliyor. Konu belli! Zengin bir patron fakir bir kız. Eski Türk filmlerinde zengin kız fakir erkek aşkı izlerdik. Günümüzde bu durum tam tersine dönmüş durumda. Çünkü medya şu an zengin olanı erkek olarak seçti. Bu diziler genelde genç kuşakların ilgisini çekiyor. Kimisi 3 ayda ömrünü tamamlarken kimisi sezonda yayınlanabilme şansına erişiyor.

 

Uzun lafın kısası, kara kutuya kendinizi çok fazla teslim etmeyin, okuyun! Dua edelim bu pandemi en kısa zamanda dünyayı terk etsin, tiyatrolar perde açsın, sinema salonları dolup taşsın.  Şimdiden hepimize iyi seyirler.

Ali Gezgin

 

TEKNOLOJİNİN YOLCULUĞU

Bizim kuşak eşsiz bir zaman dilimine şahit oldu. Üç ayrı zamanın ortasında kaldığımız için stratejik bir öneme sahibiz.  Ben on bir yaşına kadar bütün sokak oyunlarını doyasıya oynamış bir çocuktum. Ne zaman kar yağsa kardan adam yapardık ve kardan ev yapar içinde oynardık. Leğenin üstüne oturup kaydırak yapardık. yağmur yağsa, çamur olsa büyük inşaat çivilerinden birini alıp üç beş çocuk toplanı verir ve çamurlu toprağa çivi saplama oyunu oynardık. yazın ağaçlara tırmanırdık ağaç ev inşa ederdik yada yere taş evler yapardık. Böyle bir eğlence neyle takas edilebilirdik ki? Ama günün birinde görüntülü radyolar geldi bazılarının evlerine. Sonra sokaklar yavaş yavaş ıssızlaştı. Bazı saatler olunca sokaktaki zenginler evlerine çekilir oldu. Televizyonmuş o şeyin adı. Vay be ne havalıydı ona sahip olanlar.  Orta halliler hayal etmeye başladı ona kavuşmayı, ama garibanlar için çok uzak bir hayalden ibaretti o pahalı kutu. E bizim de oldu sonunda ahşap ve önü cam olan o inanılmaz şey. Haftada üç gün on beşer dakikalık çizgi film saatlerini sabırsızlıkla beklerdik. Ama diğer vakitler çelik çomak köşe kapmaca kör ebe ve misket gibi oyunların içinde zamanın nasıl geçtiğini unuturduk. Sonra çokları  elde ettiler televizyon dedikleri sihirli kutuyu ama bu defa renklisi çıktı. Herkesin yeni gözdesi oydu artık. Ben o yıllarda televizyona her baktığımda onu cüceler ülkesi zannedip onların küçülüp oraya girdiğini ve o ülkede yaşadıklarını sanırdım. Derken portakal kabuğunu soba üzerinde yaktığımız ve mısır parlatıp elma soyduğumuz o muhteşem muhabbetler yerini sessizliğe terketmeye başladı. Ben an be an şahidiyim o zamanların. Yani televizyonun hayatımıza girdiği o zamanların ve telefonunsa adının bile geçmediği o zamanların... Ama okula kendimiz giderdik geç kalsak kimse korkmazdı. bir yerlerde oyun oynuyordur derlerdi ana babamız.  Liseli olmuştum artık ve evimize ahizeli bir telefon geldi. En uzun konuşmalar bile üç dakikayı geçemezdi çünkü çok yazardı. Yani çok para ödemek gerekirdi. TRT vardı ve kumanda falan sonraları çıktı TRT 1 ve TRT 2 çıkınca bir ekrana iki farklı dünyanın gizlenebileceğini gördük. Her şey çok çabuk ilerliyordu. Alışmıştık ta bu yaşam tarzına. ailecek gittiğimiz yerlerde yeşilçam filmi izlemek sohbetimizi azaltsa da acıklı fillerde hep beraber ağlıyorduk. Üniversite yıllarım da aynı şekilde geçe dursun ilk öğretmen olduğum yıl aldım cep telefonumu. Tabiki de tuşlu bir telefondu. Her yere taşıdığım için ve ailemle konuşabildiğim için muhteşem bir şeydi. İcat edenden Allah razı olsun diyen diyene...

       Haberler oldukça güzeldi filmler terbiyeliydi. Yada yavaşça sinsice yaklaşan tehlikeden biz habersizdik. Filmde bir yakınlaşma sahnesi görünce herkesin yüzü kızarır ve başka yöne bakarladı. Çocuklara da "onlar rol icabı öpüyorlar gerçek değil" açıklaması yapılırdı. Sadece otuz yılda bir neslin kaderi nasıl değişti böyle. şimdi dokunmatik ekran ve sosyal medya deliliği kontrol edilemez boyutta. Ekranlar yüzlerce kanalla ateş püskürüyor. Her bir dizi ahlaksızlık madalyası alacak kadar bozuk. her bir reklam cinsel mesaj yüklü. sadece zina üzerine yayın yapan yüzlerce kanal ve gündüz kuşağı cinayet çözümlemesi yemek davetinde saygısızlık ve saldırganlık hat safhada. Çizgi filmlerdeki bilinç altı mesajları haberlerdeki dehşet veren sahneler, müziklerdeki çıldırtan tek tip alt yapı ve 440 mhz. in epifiz bezine yönelik saldırısı. Acaba deccal bu mu diye düşünmeden edemiyor insan. Sadece iyiliği ezip geçen ve kötülerin kontrolüne geçmi ş bir güç durumunda şimdi o kutu. algı operasyonu için beyin yıkama için dinsizleştirme ve kültür yozlaştırma için en etkili silah haline geldi. Bağımlılık ve çekiciliği de cabası. Zaman öldürmede insani sorumlulukları unutturma da üstüne yok. internet ve televizyon ve bir de telefon eklenince cinayetler boşanmalar ana babayı huzur evlerine tıkmalar yasak ilişkiler ve eşcinsellik gibi dehşet verici eğilimler rekor sayılara ulaştı.

         Vallahi çocukluğumu her yönüyle arıyorum. Çok arıyorum hem de. kendi yavrumu internet oyunlarından çekip almak neredeyse imkansız. İsterdim ki çocuklarım da kar topu oynasın çelik çomak oynasın sokağa doysun. Oyun değil ki oynadıkları delirtici ve insanlıktan çıkartıcı. Ruhum yanıyor adeta. Yine de ne varsa TRT de var. TRT çocuk ve diğerleri değerlerimize inancımıza en saygılı ve beni hayal kırıklığına uğratmayan bir kanal. Uzun yıllar sonra Gönül Dağı diziyle insan olduğumu hatırladım. Entrikasız kinsiz ahlaklı bir dizi ve sadece gönlümün derinlerine nüfuz eden bir etkisi var ama saf ve tertemiz haliyle. sahur ve iftar programlarıyla da gönlümü fethetti tabi.

         Teknoloji kaçınılmaz bir değişim, ama canımızı, malımızı aklımızı dinimizi nasıl koruyacağımızı bulmak zorundayız. Tehlike şu an gördüğümüzden çok daha büyük. şu an teknoloji ile sadece fayda bakımından samimiyet kurmuyoruz acımasız bir düşman olarak da soluğu ensemizde.

       İrade ve akıl sayesinde inanç sayesinde dengeleri kuracak olan yine biziz. Bağımlılıklar irade zayıflığındandır. Oruç mesela muhteşem bir ibadet. Ruhun sabır egzesizi. Göz bir inananınsa her önüne gelene bakamaz. Zamanı ölçülü kullanır sevgisini ölçülü ayarlar ve herşeyi bir dengeye oturtur. Bir otuz yılın değişimini yazdım ve yaşadım bir otuz yıl sonra dünya alıştığı bu hızla nereye çarpar nasıl bir sona doğru ilerleriz bilmek bile istemiyorum. Sadece dua ediyorum ümitliyim Allah büyüktür. Belki de artık sınav sorumuz teknoloji. 

Gülşen Aslan

TELEVİZYON DİZİLERİNE BİR BAKIŞ

Yapılan Kamuoyu araştırmalarına ve yayınlanan verilere göre Türkiye’deki yapım şirketleri her yıl 100’ün üzerinde yeni yapım üretiyor. Dünyada en çok televizyon izlenen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Yapılan araştırmalara göre her gün yaklaşık 4-5 saatimizi televizyon karşısında geçiriyoruz. Durum böyle olunca zamanımızı ve değerli vaktimizi ayırdığımız Televizyon Programlarının içeriği önem kazanıyor. Yine Reytinglere bakıldığında televizyon kanallarında en fazla izlenen program türü diziler olduğu ortaya çıkıyor. Televizyon Kanallarında dizilerin çoğu kapitalist sisteme ve reyting uğruna toplumumuzun değer sistemine ve değer yargılarımıza savaş açmaktadır.  Televizyon kanallarında diziler elbette olacak ve olmalıdır. Bize göre ve toplumun kahır ekseriyetine göre Ancak yapılan dizilerin öğretici boyutunun ön planda olması, toplumun sosyo-kültürel değerlerine bağlı ve tarihi bir mana taşıması önemlidir. Maalesef günümüz medyası dizilerin değerler eğitimi boyutundan çok reyting uğruna ve para kazanabilme kaygısından dolayı sosyal, kültürel, inançsal ve ahlaki değerlerden yoksun dizileri ön planda tutarak İzleyicinin gözler önüne sermektedir. Bu diziler değer ve geleneklerimizin göz ardı edildiği dizilerdir.  Bu dizilerde genel olarak konu ve temaları şöyle sıralayabiliriz: çarpık ilişkiler, gayrı meşru evlilikler, emeksiz kazanç, lüks hayata özenti, tüketim çılgınlığı, doğu-batı çatışması vs. gibi konulardır.

Toplumu ayakta tutan önemli unsurlar vardır. Bu önemli unsurlar arasında Aile, Tarih, Din, Dil ve Kültürel Değerlerimizi sayabiliriz. Televizyon Kanallarında dizilerin çoğunda maalesef toplumumuzu ayakta tutan bu değerleri göremiyoruz. Gördüğümüz dizilerde de Aile Kurumu yıpratılıp gayrimeşru ve çarpık ilişkiler ön planda tutularak Aile değerinin altı oyulmaya çalışılıyor. Sadece Yetişkinler değil Gençler ve Çocuklar da Televizyon dizilerinden etkileniyor. Gençlerin giyim kuşamındaki değişiklikten tutun konuşma şivesine kadar televizyon dizileri adeta gençlerin ve çocukların yaşam tarzı haline gelmiş. Ayrıca psikolojisi iyi olmayan, içine kapanık, ne istediğini söylemekten çekinen, asosyal çocuklar yetişmektedir. Bu etmenler toplumda çözülmeye ve bozulmalara yol açmaktadır. Tabi son dönemlerde Televizyon kanallarında toplumun değer yargılarına, Dinine, tarihine hitap eden televizyon dizilerini görüyoruz. Bizler de Sonuç olarak diyoruz ki; televizyon kanallarındaki diziler toplumumuzun her kesimini etkilemektedir. Toplumumuzu etkileyen bu diziler ahlaki değerleri yıpratan, toplumun örf ve adetlerini kendine ait kuralları yok eden yayınlardan kaçınıp, evrensel kültür değerlerine önem veren, öğretici, milli, ahlaka ve değerlere önem veren bir çizgide diziler yapmalıdır.

Mehmet Yılmaz

ÇUKUR EVİMİZ BİHTER YENGEMİZ

Merhaba değerli okur. Uzun zamandır Türk toplumu aile yapısını hedef alan evimizin içine kadar giren ortalama günde 4 saatten fazla maruz kaldığımız ve bizim üzerimizde etki anlamında büyük rol oynayan medya hakkında arkadaşlarımızla konuşuyorduk. Sevgili Medya İnteraktif ailesine de bu konu hakkında birkaç cümle kurmak, sizlerle paylaşmak isterim. Ve bundan dolayı Medya İnteraktif ailesine teşekkürlerimi borç bilirim.

            Bir ara Japon bir iş insanının paylaştığı bir yazıyı okumuştum. Yanlış anlaşılmasın Japonca okumuyorum zira henüz kendi atalarımın yazısını bile okuyamayan bir tembelim. Şöyle diyordu, bu Türklere anlam veremiyorum. Tüm medya kuruluşları Türk toplumuna ters olmasına rağmen dizi, film ve programlar yapılıyor; Türkler tarafından kabul görüyor. Gençler dizilerde gördüğü mafya karakterlerine özenip onlar gibi olmak için can atıyor, holding sahibi zengin çocuk ve güzel ama fakir kız hikayeleri hiç bitmiyor. Burnunu göstermeyi ar sayan ninelerin torunları ekranlarda taliplerini ararken öyle hallere giriyor ki onlardan doğacak nesli düşündükçe içim daralıyor. Aranan kriterlere baksanıza; kendi evinde mi oturuyorsun, saçın var mı, dişin nasıl, haftada kaç kere banyo yapıyorsun… Üzerimizde öyle bir oyun oynanıyor ki her sunalı evimize davet ediyor, üstüne de taklit etmek istiyoruz. Çanakkale’de karşı geldiğimiz düşmanlar akın akın evimize giriyor ve bizi biz yapan değerleri yok ediyor. Bir an önce buna dur demezsek önümüzdeki yıllar köklerinden koparılmış, içi boşaltılmış bir toplum bizi karşılayacak ve sahip çıkamadığımız değerlerimiz bizi bozuk para gibi harcayacak.

            Nereden başlayalım peki? Evliliği Esra Erol’dan, gelin kaynana ilişkisini Seda Sayan’dan, mahalle ve komşu ilişkisini çukurdan, akrabalık ilişkilerini aşkı memnudan öğrenmeyi bırakıp bizi biz yapan değerler ışında tarihimizi ve geleceğimizi aydınlatan programlar yaparak ve onları destekleyerek yol alabiliriz. Aksi taktirde eşkıya dünyaya hükümdar olur, mahallemiz çukura döner ve sadakatsiz insanlar yasak elmalar yer durur…

 

Mehmet Ali Eker

TARİHİ DİZİLER

Medya sektörü ülkemizde maalesef sağlam olmayan ve kaygan bir zemin üzerinde yükselmekte. Sosyal medya platformlarının da etkisiyle bu alanda toplumsal deneylerin ve dizayn çalışmalarının etki bölgesinin genişlediği herkesin malumu. Artık hayati önem taşıyan gelişmeleri üç gün sonra öğrenen bir ülkede değil, gelişmelerle alakalı olarak üç ay önceden alt yapı oluşturulan, tabiri caizse kamuoyu hazırlanan bir ülkede yaşıyoruz. Gazetelerin üç gün gecikmeli geldiği radyonun olmadığı hikâyeler bize asırlar öncesine ait gibi geliyor. Fakat canlı yayınlar çağına geçeli çok da olmadı. Anımızı her yerde paylaşabilmenin rahatlığıyla arşınlıyoruz sokakları. Medya sektörü ulaştığı bu noktada çok fazla duracak gibi durmuyor ama ilerisi şimdilik konumuz değil. Sıvı ve yapışkan madde gibi akan, aktığı yerde duran, yıpratan, sömüren sektör son dönemlerde kendine yeni bir alan buldu. Duygu sömürerek ayakta durmayı ve ilerlemeyi başaran internet siteleri, sosyal medya kullanıcıları gibi medya sektörünün önemli sac ayaklarından biri olan TV kanalları da Türk tarihi üzerinde resmen tepiniyor. Tarihi diziler vasıtasıyla ele alınan dönem ve kahramanları aracılığıyla milletimizin tarih algısı, bilgisi ve şuuru hedefte. Şahsiyetli ve anlamlı hikâyelere sahip olan bir millete sahip olduğu bu hikâyeyi tekrar satmayı başarabilmek de son derece ironik bir durum doğrusu. Bugün bu diziler çok çeşitli gerekçelerle bizlere gerçeğinden farklı hikayeler sunarken biz önümüzde çekirdek tabağı, elimizde çay bardağıyla izliyoruz bu adı kendinden büyük dizileri. Türk tarihi özgül ağırlığından koparken bizlerse geçmişe dair oluşturulan bu tahribatın geleceğimize taşıyacağı tahribatı bilmiyoruz. Siyasi mesaj vermek, izleyici kitlenin dikkatini çekmek, daha fazla izlenmek ve reklamları arttırabilmek için tarihi dizilere yapılan bu senaryo suikastları kahramanlık anlayışımız, tarihi değerlere yaklaşımımız gibi konularda ciddi değişimler yaşıyoruz ve yaşayacağız. Eskiden koca koca isimleri olan tarihi şahsiyetleri canlı yayın çağında pantolonumuzun arka cebinde taşıdığımız bir cihazla istediğimiz her an izleyip lekeliyoruz. İşin tanıtım tarafı bize bu olayı sempatik gösteriyor olabilir. Koca bir millete Selçuklu sultanlarını, Kayı Boyunu, Osmanlı sultanlarının hikayesini anlatan bu diziler rağbet görüyor. Bilinmeyenin cazibesi her daim yüksektir. Ayrıca milliyetçilik tarafı tarih boyunca yüksek olan bu millet kendisine ait hikayelere hiçbir zaman kayıtsız kalmaz. Sektörün sömürdüğü ve işi sempatikleştirdiği damar da tam olarak burası işte. Millet olarak tarihimizi asli kaynaklardan öğrenmek yerine bu dizilere kulak kabartıp sunulanı olduğu gibi alacağımızı biliyorum. Çünkü gerçek olmayan karakterleri bile sevip bağrına basan bir millete kendi kahramanları yabancı gelmez. Ne diyelim Allah milletimize tarih şuuru nasip etsin.

Gazi Balcı

TELEVİZYON EKRANLARI

Televizyon ekranlarında ailemizle izleyebileceğimiz içerikler olsa da sağlıklı ve gerçeği yansıttığını düşünmüyorum. Bazı kanalları saymazsam eğer ekranlara yansıtılan Türkiye; herkesin villalarda yaşadığı bir toplum. Hal böyle olunca insanlar gerçekleri ve kendisine hitap eden içerikleri görmek için dijital platformlara kayıyor. Bir de vazgeçilmez yaz dizilerimiz var. Onlara diyecek söz bulamıyorum. Toplumumuz o diziler sayesinde hayatının aşklarını deniz kenarında bulacağını sanıyorlar ama eminim çoğu arkadaşının düğününde gördüğü biriyle dünya evine girecek. Ayrıca ülkemizde yayımlanan mafya dizilerinin ahlakımızı bozduğunu düşünüyorum. En basit örnek olarak Kütahya’da son 6 gün içinde 3 cinayet vakası görüldü. Ekranların adam öldürmenin bu kadar basitmiş gibi göstermesi bu olayları tetiklediğini düşünüyorum. Yazarınız olarak çok dizi takip eden biri değilim ama film seyretmeyi severim. Tavsiye filmlerimi altta belirteceğim;

Kağıttan Hayatlar, La Vita E Bella, Kefernahum, Cennetin Rengi

Hüseyin Erden

EY TV! BİZİ BİZE GÖSTER!

Eyy TV! Bize bizi göster... İnsan kendine yakışanı yapmalı derler... Kendi kendimize veya sevdiklerimizle takip edebileceğimiz programları özveriyle seçmeliyiz. Aynı bir giyim reyonunda seçer gibi... Veya bir ayakkabı mağazasından kıyafetimize en uygun modeli bulabilmek gibi... Ekran karşısına geçtiğimizde gönül rahatlığıyla koltuğumuza oturabilmeli ve sıcak çağımızdan huşu içinde yudumlarımızı alabilmeliyiz. Dönüp ekranlara baktığımızda bize bu rahatlığı verebilecek programlara maalesef zor denk gelebiliyoruz. Çoğumuz aynı kaybettiğimiz kıymetli bir eşyayı çöp kovası içinde arar gibi program arıyoruz. Hangi kanalı açsak yüzümüzü eğdirecek bir görüntü ile karşılaşabiliyoruz kimi zaman.... Kimi zaman hızlıca kanalı değiştirme telaşlarına düşebiliyoruz. Kimi zaman da o anı geçiştirmek için ortaya sohbet konusu atmaya çalışıyoruz... Ne zormuş şu TV izlemek... Böylece çoğu zaman panik atak hallerindeyiz... Hele kumanda bir de tutukluk yaptıysa vay halimize... Ne yazıktır ki kumandayla kanal gezinmek, mayın tarlasında yürümekten ibaret...

Buradan şu ya da bu kanal deyip hedef göstermeye gerek de yok hani...

TV programlarını takip etmeyi çöplükte geçinmeye benzeyecek olursak, bastığımız yere dikkat etmeliyiz. Gerçi kabahati kanallara ya da yapımcılara atarken toplumumuzun da bu kusur deryasında payı da yok değildir hani... Öyle ya; insan nasıl bir yapıdaysa öyle muamele görür. Program yapımcıları hazırlık yaparken, dikte etmek istediklerinin yanı sıra toplumun beklentilerini de masaya yatırmaktadır.

Günümüzde toplumun yaşam tarzına rol model olan TV kanalları bir ağacın bedenindeki kurt misali bizleri kemirip bitmektedir. Peki hiç yok mudur ayakta alkışlanacak yapımlar? Elbette ki var. Özellikle son bir kaç yılda gerek milli gerek manevi yönden önümüze sunulan yapımlar  yok değil hani... Bu yapımların yayın akışı esnasında araya giren gerek reklam çalışmaları gerek se başka program  tanıtım fragmanları bilgisayara bulaşmış bir virüs gibi rahatsızlık verebiliyor.

Dediğim gibi; ekran karşısında çayımızı yudumlarken bastığımız yere dikkat etmeliyiz.

Dostlarla  bir araya gelindiğinde TV yapımları eleştirilerinde hem fikir çoğu zaman olunuyor. Bu demek oluyor ki arzu edilmeyen yapımlar, toplum içinde kanayan bir yaradır. Buradan yapımcılara seslenmek istiyorum... Çalışmalarınızı yaparken lütfen toplumun özüne göre hareket ediniz. Her ne kadar toplumun özü, tozlanmış sayfalarda kalmışsa dahi tozları silkelemek ve ona göre hareket etmek sizlerin elinde... Toplumun özü: kül yığını içinde gömülü olan harlı bir köz gibidir. Üzerindeki külleri üfleyerek közü parlatmak konusunda yine siz yapımcılara çok iş düşmektedir.

Milli şairimiz dediği gibi' geçmişi yıkık bir milletin atisi olur mu?'

Sayın yapımcılar! Lütfen, özü çelik gibi sağlam, altın gibi saf ve su gibi berrak bu toplumun ihtiyaçlarına göre programlar üretelim. Ekran karşısına geçtiğimizde, zaman zaman göğsümüzü kabartan, kimi zaman hadiselerden ders almamıza vesile olan, çoğu zaman da maneviyat deryasında kulaç atabileceğimiz yapımlarla karşılaşmayı temenni ediyorum.

Esen kalın...

Ömer Tuncer

TÜRKİYE’DE SANATTA CAN KAYBI

Ben Genellikle televizyon izlemiyorum bilgili bir dizi veya televizyon programı görmediğim için zaten Yeşilçam sonrası sinema ve diziler Türkiye’de ölü bir halde senaristleri olsun yapımcıların ve menajerlerin terbiyesizliği çok bu piyasada zaten. Onlar Türkiye sinemasını ve dizilerini bitiren kişiler gerçek olan tiyatro sanatçılarını unutup sokak dan geçen sükseli yakışıklı güzel diksiyonu önemli olmayan bay ve bayan seçip götürüp sete hazırlıyorlar sanıyorlar ki bir şeyler yapabiliyoruz. Ondan sonra dizilerin hemen hemen hepsi 4. bölüm sonunda reyting yapmadan bitiyor... Bazı dizileri saymıyorum mesela ezel gibi konulu bir dizi birkaç tane var koskoca Türkiye de... Bu yüzden Amerikalılar bizden Sinema ve dizi konusunda 100 yıl önce idi şimdi 200 yıl önce bizden… Önerebildiğim film yok ama size oyunculuk adına kimler izlenir iki üç isim saymak isterim bunlar bir çoğu tiyatrodan gelme ve sinema ve dizilerde çok başarılı insanlardır. Haluk Bilginer,  Burak sergen, Ferhan Şensoy, Nevran Serezli Lakin tiyatro dışında bir kaç kişiyi öneririm; Kenan İmirzalıoğlu, Ali Sürmeli şimdilik aklıma gelenler bunlar. Bir aktörü veya aktristi izlerken ruhsal izleriz gelip geçer ama ben oyuncunun tekniklerini izlerim ve ondan bir şeyler kapmaya çalışırım teknik olarak… TV tabi ki bir kutu şimdi radyo dinleyenlerin ve kitap okuyanların sayısı azaldı. Bu saçmalıklar İnsan ruhunu Allah alana kadar bitmez neden mi kişisel olarak söyledim biraz da şeytan ölene kadar seni salak yerine koyabilir işte bir meşale vermiş kara kutu yani TV psikolojik dizilerin gelmesi bir yandan dizilere değişiklik geldi lakin faydası yok... Bir yandan da kötü insanların zaten psikolojileri bozuk tamamen bozulabilir endişesi var… Önereceğim film şöyle bir kitap okurken veya Sinema dizi izlerken okumadan veya izlemeden önce kitabın yazarını araştırıp da okusunlar. Sinema ve dizi izlerken zaten ilk 15 dakikası sıkıcı veya dandik olduğunu bildiğinde insanlar kanal değiştirirler…

HAKKI BOZKURT


Tepkiniz?

2
LOL
1
LOVED
1
PURE
0
AW
0
FUNNY
0
BAD!
0
EEW
0
OMG!
0
ANGRY
0 Yorumlar